Salı, Temmuz 13, 2010

Günaydın

Umudun merdivenleri çıktı önce yoluma
Tırmanmayı seçtim, koca bir gülümseme karşımda
Keyif ve merak dolu maceralara atıldım
Okyanusun karşı kıyısı beş dakika

Yemek yedim iştahla, uyudum uyandım
Evde kitap okudum, dans ettim kendi başıma
Bachata notalarında coşup kayboldum
Kafa yordum, sorular sordum, cevaplar buldum

Frape yaptım kendime, biraz süt, biraz kahve
Açık kapılardan esti, geldi dolandı rüzgar belime
İki satır karaladım öylesine, sırf keyfine
Süzüldüm bulutlarımda, bıraktım kendimi meleklerime

İzmir'in tadını çıkardım dinleye dinleye
Pasaport'ta kahvehane çayı, kordonda midye
Düşüne düşüne kum çıkardım bilinçaltımın denizlerinden
Masmavi gökyüzüm, yollarımın iki yanı palmiye

Martılar uçtu dört bir yanımdan
Özgürleştiğimin farkına vardım
Temiz beyaz sayfalarda devam ediyor hayat
Köhne geceden pırıltılı sabaha günaydın

Pazar, Mayıs 30, 2010

midye kabuğu

mojito ve güneş gözlükleri
sonsuz ufuk ve kulaç sesi
mavi beyaza boyanmış etrafım
sonunda huzurluyum sanırım

yüzüm kırmızı güneş yanığı
ruhum yeniden küçük bir çocuk
her yer midye kabuğu
dünyam dünyadan kopuk

sarı ışıklar ve insan sesi
dolunay ve salsa figürleri
huzur kapımda ve kapım açık
izmirdeyim ve tüm planlarım anlık

Perşembe, Mayıs 20, 2010

erek

insanları anlamıyorum.
içi nefret ve kin dolu olan, kendine mi etrafına mı daha çok zarar verdiği belli olmayanlarını ise hiç anlamıyorum. neyin mücadelesidir verdikleri, koca bir soru işareti.

bütün bu gereksiz karmaşa yoruyor beni. işte o yorgunluğun boyumu geçtiği anlarda diliyorum ki; uzakta, çok uzakta olsam, tek başıma olsam. ama yalnız hissetmesem. derin, sessiz ve masumca huzurlu olsam. iki ışık hüzmesi arasından ılık rüzgar geçip yüzüme vursa. deniz kokusu, toprak kokusu, orman kokusu birbirine karışsa. önemsemesem, üzülmesem. içten içe çözsem anlamları, sorularıma cevap bulsam. kahkahalarla gülsem için için, ama dışım sadece gülümsese. sakince. sakin.

Pazar, Nisan 11, 2010

Çıkmaz Sokak

Tıkandım.
İçimi dökmekle yutmak arasında,
Şansımı denemekle durmak arasında,
Yol ayrımlarında kaldım.
Üzerimden kalktı ağır yükler
Hafifliğin altında ezildim bu sefer.
Elimde kalbimin külleri
Ve dilimde buruk bir tat
Uykularıma yastık ettim kederi
Ne garip şu hayat.
Sonuçlar daha başından belli,
Ve de olası sebepleri,
Ama engelleyemiyorsun başına gelecekleri.
Ellerimle ilmek ilmek dokuyorum sanırdım
Hayatı an an ve adım adım
Meğer kendi filmimde etkisiz bir figüranmışım.
Sahneler geçiyor gözlerimin önünden
Yaptıklarım ve yapabileceklerim...
Pişmanlık piramitlerinde
Çürüyor benlik mumyalarım.
Tüm çabama karşın bilemiyorum neden,
Bu ölen kaçıncı ben?
Kifayetsiz kafa patlatmalar,
“Boşa koysan dolmaz,
Doluya koysan almaz”lar.
Rotayı ufka çevirmek gerek belki
Ve gözünü geleceğe dikmek
Peki bu kararı versen de, kolay mı yapabilmek?
Diyorum ya işte,
Tıkandım.

Pazartesi, Mart 22, 2010

Aydınlık

deniz ışır içimde,
bir bulut geçer,
içim yanar.
güneş gözümü alır,
hatıralar aklımı,
ruhum üşür.
ben miyim bu basamakları yalnız çıkacak?
ben miyim bu savaşlarda yalnız çarpışacak?
kalabalıklar kifayetsiz,
öbek öbek göğe yükselen kelimeler de.
ruhum yalnız, kalbim sessiz.
dinliyorum,
düşüncelerimi susup,
sözlerimi yutup iyice dinliyorum,
kalbim ses vermiyor.
nereye gideceğimi söylemiyor.
meleklerimi duyuyorum yalnızca,
iyi olacak diyorlar.
herşey çok güzel olacak.
okuduğum satırlarda,
baktığım resimlerde gizli,
kaybolmuş umutlarım,
bekliyorum.
aydınlığı.

Cumartesi, Ocak 02, 2010

Hayattan Ne Öğrendim?

Mevlana'dan

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
Aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsani öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.. .
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
Bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yaz, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
Gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
Yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Dostlarım,

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya...
Kalp durur...
Akıl unutur...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur...

Mevlana