Nasıl oluyor da
Güneşin ipince, altın rengi hüzmeleri
Sanki altından değil de
Mıknatıstanmış gibi
Çekiyor beni kollarına?
Doğan güneşe
Batan güneşe
Baktıkça
Huzur bulur ruhum
Kendimi bildim bileli...
Ne diyorsun yani
Ben upuzun yollarda yürüyüp giderken
Yollarca yürüyüp de varamazken
Tekrar tekrar düşünürken
Ağzımdan çıkmış kelimeleri
Aklımdan geçmiş düşünceleri
İğne deliğinden geçirirken
Olup biteni
Doluya koysam almaz
Boşa koysam dolmazken
Acabalar ve keşkeler arasında
Mekik dokurken
Aslında herşey koca bir tesadüf
Ve aynı zamanda
Hiçbir şey tesadüf değil mi?
Biz olurken ne olduysa
Biz biz olalım diye mi?
Geçmiş ve gelecek..
Geçip gidecek
Kalbini ağırlaştıran,
İçinde durup oturan,
Acı bulutları.
Geçici ruhunun karanlıkları..
Sen farkedene kadar sürecek
Mühim sandığın meselelerin
Anlamsızlığı,
Kendin dahil insanların
Aymazlığı.
Ruhlar gelip geçiyor
Bu dünyadan..
Ve herşey bir masal gibi geliyor kulağa,
Bir şaka gibi.
Hayat koca bir
Tiyatro sahnesi,
Dekor değişken
Oyuncular geçici.
Bakma arkana.
Faydasız geçmiş zamanlarda
Bitmiş hayatlarda dolaşmak.
Önüne bakmalısın,
Gün ışığı yüzünde parlarken ve
Sonbahar esintisi teninde
Titreyip dokunurken
Yüreğine
Geçmişine
Umut dolmalısın
Öğrendiklerin avuçlarının içinde
Aç bak, hepsi orada işte